İzleyiciler

31 Temmuz 2012 Salı

sen kokmak...

sen kokuyor bugun buralar...uzaksin bana ama geliyor kokun...ozlemin mi kokuyor ...iiii degil valla sen kokuyor buralar...burnum yanilmis olamaz degil mi?nasil bir ozlemdir ki burnumun diregini sizlatiyor kokun...sen...ozledim icime cekmeyi kokunu...bak diyorum iste...ozledim lan var mi otesi...burnum sizliyor...icim sizliyor...yollar mesafeler...ozlemler...
olsan simdi alir  gotururum bir deniz kenarina, hani seversin ya dalga sesinde sarap icmeyi, hani gun batiminda  esen ruzgarda teninin urpermesini, hani usulca kulagi oksayan muzik sesini...oraya...
offf burnum sizliyor...sen kokuyor heryer bugun...sen cekiyor hersey bugun...
kahve yapiyorum sen geliyorsun aklima burnum sizliyor...o bile sen kokuyor...sarilip sana icime cekmek geliyor ...ama uzaksin yaa olmuyor...sen kokuyor bugun...buralar sen...

soylenmemisler-volume1-

gel gitler arasinda buldum seni...
anlatmak istemedim kendimi istedim ki sen anla...zor geliyor anlatmak yeniden baskasina...zaman icinde yasanmisliklarin birikmesi nasilsa yapacak bunu yerime...hassasiyetlerim var...birde bosvermisliklerim...ama siki siki sarilmak isteyislerimde...yeniden inanmak guvenmek ihtiyaci ...kirilganliklarimin yaninda dik duruslarim...kiyamayislarim...ama en cok da acabalarim...
bosvermisken ciktin karsima...simdi bosveremiyorum sana,sensizlige...istiyorum ki sende bosverme bana yasadiklarimiza...belki okursun diye yaziyorum...belki okursun da biraz daha anlarsin beni diye...yasadiklarimza hakettigi degeri verirsin diye...basit bisey gozuyle bakma diye...degerlisin benim icin...kizsamda kussemde degerlisin...oldugun yerin farkinda olamayabilirsin diye diyorum...ama inan oylesin...soylenecek daha cok sey var...
yoklugun yoksullugum hicligim ...hani demis ya sair sensizligin ne demek oldugunu sen nereden bileceksin?sen hic sensiz kalmadin ki...beni sensiz birakma...

26 Temmuz 2012 Perşembe

cinemaniaaakk oldum:))))))

uc gundur gunde iki film seansi duzenliyorum kendime:))

ilk gun ya sonra ve anadolu kartallarini,dun kaybedenler klubu ve bardayi bugunde behzat c seni kalbime gomdumu seyrettim:)))))film manyagi olmama az kaldi:))))))simdi bir film daha seyredecem ama bir bakmam lazim turk filmlerine...
ama sunu soyleyim son yillarda turk sinemasi super filmler cekiyor...oyunculuklar super...nejat islere bir kez daha bayildim...haa bu arada behzat c supermis dizisini gec saatte yayinladiklari icin seyretme imkanim olmuyordu ama ara ara baktigimda cok keyif aliyordum ozellikle dialoglar muthis...gercek hayattan kesitler iste...neyse film onerisi olanlar yazarlarsa sevinirim :)))))

20 Temmuz 2012 Cuma

kultur farki:))))


fincan...





Yaşlı kadın, bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. Fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler, renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı.
Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken, birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;

"Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki, ben hep böyle değildim. Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.”

Kadın şimdi hayret içindeydi. Önündeki kahve fincanı konuşuyordu!
Kekeleyerek: "Nasıl? Anlayamadım?" diyebildi yaşlı kadın.

"Demek istiyorum ki, ben bir zamanlar çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:

"Yeter! Lütfen dur artık!" diye bağırmak zorunda kaldım.
Ama usta sadece gülümsedi ve; "Daha değil!" diye cevapladı beni.

"Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm, döndüm, döndüm. Döndükçe başım da döndü. Sonunda yine haykırdım:
"Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum!"

Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:
"Henüz değil!"

"Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum. Fırın gitgide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: Beni yakarak öldürecek"
Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum:

"Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!"

"Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve "Daha değil!" diyordu.

"Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.

"Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.

"Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!" dedim. Onun cevabı ise aynıydı: "Henüz değil!"

"Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. "Hayır! Beni yine fırına sokma, lütfeeen!" diye bağırdım.

Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. "Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!" diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine "Daha değil!" diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.

"Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:

"Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?"
Ona "Evet" dedim.

Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve "Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım."

"Evet bu sensin!" dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.
Eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.
Döner tezgahın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın.
Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.
Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde."

Ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:

"Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!
Bana zarar vereceğini düşündüm.
Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.
Bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.
Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana verdiğin için teşekkür ederim.
Teşekkür ederim."



Usta fincanı, yaratıcı insanı şekillendirir. Yeter ki acı da ki hikmeti görelim.
Önemli olan Kahrın da hoş, lûtfun da hoş demesini bir öğrenebilsek...





facebookta gezinirken buldum umarim seversiniz...ben sevdim...

ask ve platon



olsun be platon amca ASK gibisi var mi ki?

CAN YÜCEL - GİTMEZ- AYAK


Ben bi kadın, kaçarsam, sen n’apan?
Zor bulun başka kadın! ..
Benden güzel yar bulaman,
Çorbanı piş’recek,
Söküklerini dikecek! .. 
Kim serecek döşeğini
Kim uv’cak kulunçlar’nı? ..
Uçarsam Gökova’ya,
Kalırsan sen ortada,
Bulamayın beni, n’apan? ..
Gittiğim yer Cennetâbât,
Bulut melek, melek bulut...
Ben uçarsam, sen n’apan? ..

Ya seni bulamazsam orda,
Ben erkeksiz, ben sensiz
Ben Cennetâbât’ta n’apam? ..

model...


...bitmesin hikayemiz...

supriz...







hayat suprizlerle doludur derler...
bazen suprizler sana hayatin ne kadar guzel oldugunu hatirlatir...
supriz superdir...
yapan daha da superdir...
tesekkur ederim sana...
bana bunu yasattigina...

pek edebi olmadi farkindayim ama supriz boyle salak yapar iste insani:))))))


bu da sarkisi olsun:)))


12 Temmuz 2012 Perşembe

adalet...

hayatta bir tek sey onemlidir...
kimin canini yaktigin ve de kimin canini yaktigi...

simdilerde herkesin cani yaniyor ama hesap bile soramiyorsun , sorarsan bi sekilde susturuluyorsun...

ama herseyin herkesin bir zamani olduguna inanan ben inaniyorum ki ya da inanmak istiyorum ki haklari yenenlerin hesabi sorulsun...canlari yananlarin canlarini yakanlarin canlari yansin...adaleti saglayamayan otoriteye karsi herkes kendi adaletini saglamaya baslamadan once ne olacaksa olsun...
guzel memleketim teksasa donmeden biseyler yapilsin...


lafim gittigi yeri kendi bulur nasilsa...

10 Temmuz 2012 Salı

esekli kutuphane







facebookta gezerken bakin ne buldum...



Okunası bir öykü…
“eşekli kütüphane…”
Yıl 1943…
Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar… Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok… Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok...
Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır; “bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun…” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir…
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?
– Alıyorum…
– E, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak?
Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten…
23 yaşındaki genç memur “ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur...
Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler… Eşi önce “deli misin bey…” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir…
O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, bin bir güçlükle üstesinden gelir…
Çünkü o zaman da şimdiki gibi, Aman bir şey yap mayalım da başımıza bir iş gelmesin...
Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da zihniyeti aynen var…
O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır... İki tane de sandık yaptırır… İkisandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar… Sandıkların üstüne “kitap iade sandığı” yazar…
Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar… Kütüphaneye de bir yazı asar: “sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz...” Köydeki çocuklar şaşırır… Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir...
Düşünün, Noel Baba gibi…
Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek…
Geyikler yerine eşeği var…
Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da…
“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin... On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım, aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der…
Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir… Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar… Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler…
Mustafa Amcanın ünü etrafa yayılır…
Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel, yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir...
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar, Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor...
Zenith ve Singer’e mektup yazar: “Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım” der…
Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar… (ilk sponsorluk faaliyeti)
Salı günlerini kadınlar günü yapar… Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar, on makine yetmediği için sıra oluşur… Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye…
Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider, halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır...
Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye…
Sonuçta; 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir… Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir...
2005 yılında Mustafa Amca vefat eder…
Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar, Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler…
Girişimcilik nedir biliyor musunuz?
Bulunduğunuz yere yenilik katmalısınız... Mutlaka adım ve adımlar atmalısınız… Yaptığınız iş veya işler olduğu yerde durup duruyorsa, sizde bir uyuzluk vardır arkadaşlar…
İnsan vardır, dokunduğu yere değer katar…
İnsan vardır, dokunduğu yere değer kaybettirir…
Bakın, Nevşehir’den ve bu ülkenin her yerinden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama olağanüstü adımlar atarak verdiği hizmetlerini halkın unutmadığı;
Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var…
“yazı alıntıdır…” 

5 Temmuz 2012 Perşembe

bolina cafe volume 2 yada 3 :)))





aksam yine is cikisi bolina cafe ye ugradim hem kizlari ozlemistim hemde yemeklerini:)))


ben yine boreklerinden yedim ama super bisey yapmaya baslamislar OMLET PIZZA:))
goruntusu super tadina da bir ara bakarim borekleri yedikten sonra yaptiklarini soylediler yiyemedim:(((ama bir daha ki sefere mutlaka onu yiyecem:)))


yolu dusen benden once denerse yorumlarini bekliyorum:))

3 Temmuz 2012 Salı

temmuz...




temmuz da geldi...hadi bakalim neler gorecez bu ay...getirdikleri umarim goturduklerini aratmaz...yeni baslangiclar...

actim kapilarimi sonsuz umutla...

hayal kiriklarimi geri de biraktim...

cikmasi gerekenler cikti hayatimdan...

kalmasi gerekenler de daha bir saglamlastirdilar yerlerini...

simdi yeni baslangiclarin zamani...

can cekisenlere sonsuza kadar veda...
onlar icin yapabilecegimin fazlasini yaptim zaten...
olmadiklari kisilerinin karakterine burunerekten sadece kendilerini kandirabilirler...
beni mi?
sadece oyle sanirlar...
sissttt...
birakin oyle sansinlar:))))

anlayan anlamistir anlamayan icin yapilacak bisey yoktur...

SEF JOHN FIRE LAME DEER...


BEDAVA...